Abdülhak Şinasi Hisar’ın zarif üslubuyla nostaljik bir deneyim: İstanbul ve Boğaziçi Yazıları
İstanbul ve Boğaziçi Yazıları, İstanbul’un nostaljik ve zarif ruhunu tanımak isteyen okurlar için incelikli bir yolculuk sunuyor. Türk edebiyatının ustalarından olan Abdülhak Şinasi Hisar’ın kaleminden İstanbul gezintisine çıkacaksınız.
Haber Merkezi
Kitap, edebiyatımızın ilham kaynağı Abdülhak Şinasi Hisar’ın eşsiz gözlemciliği ve duygusal kalemi ile satırlara aktardığı yazıların; titizlikle hazırlanmış ve döneme ait fotoğraflarla zenginleştirilmiş kapsamlı bir derlemesi.
Boğaziçi’nin perili bir diyar olduğuna inanan Abdülhak Şinasi Hisar, 2 Haziran 1931’de yayımlanan “Edebiyat ve Turizm” başlıklı yazısının açılışını şu cümlelerle yapmış: “Tabiatı ve manzarası itibarıyla, dünyanın en güzel ve tarihî eserleri itibarıyla en zengin şehirlerinden birinde yaşıyoruz. İstanbul kelimesi insanların başında bir hülya gibi dönüyor.” İstanbul kelimesi bugün başımızda bir hülya gibi dönüyor hâlâ.
Şüphesiz, her cümlesinde bu şehrin seslerini duyurmayı, renklerini tüm canlılığıyla göstermeyi başaran, edebiyatımızın en büyük İstanbul yazarlarından biri Hisar. Bir Boğaziçi yalısı müzesi hayaliyle yaşayıp giden, gerçek bir İstanbul aşığı.
Dönemin İstanbul görsellerinin eşlik ettiği İstanbul ve Boğaziçi Yazıları’ndaki metinler onun çocukluğundan, seyretmeye doyamadığı şehrin kendi ruhunda uyandırdığı hislerden, şehir mirası üzerine hem bir vatandaş hem de bir aydın olarak ürettiği fikirlerinden izler taşıyor.
DÖRT GEÇMİŞ ZAMAN HİKAYESİ
Kitabın birinci bölümü Hisar’ın İstanbul ve Boğaziçi yazılarının bir derlemesinden, ikinci bölümü zamanında dergilerde yayınlanan ve daha sonra kitaplarına birtakım değişikliklerle alınan yazılarından üçüncü bölümüyse dört Geçmiş Zaman Hikâyesi’nden oluşuyor.
Edebiyatımızın usta kalemlerinden olan Abdülhak Şinasi Hisar’ın yeni kitaplarının yayınlamasıyla beraber, yazarın biz okurlarına armağanıdır adeta. İstanbul’u en iyi anlatan yazarların başında gelen Hisar’ın külliyatı, büyümeye devam ediyor.
Sayfa: 232
ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR
Abdülhak Şinasi’nin babası, döneminin özel hikayecilerinden Mahmud Celaleddin Bey idi ve oğlunun kültürlü bir edebiyatçı olmasını istiyordu. Bu sebepten oğluna, hayranı olduğu Şinasi ve Abdülhak Hamid’in isimlerinin bir sentezi olan “Abdülhak Şinasi” adını verdi. Abdülhak Şinasi de, tıpkı babasının istediği gibi kültürlü bir edebiyatçı oldu.
Bugün ise bu özel adamın ölüm yıl dönümü. Kendisini hakkında bilgiler ve eserleriyle anıyoruz…
Abdülhak Şinasi’nin çocukluğu, Rumelihisarı, Büyükada ve Çamlıca’da geçti. Anne ve babası tarafından dedeleri, Osmanlı bürokrasisi ve askeriye sınıfının seçkin mevkilerinde bulunmuş, kültürlü insanlardı.
BAKANLIK GÖREVİNDE BULUNDU
1898’de Galatasaray Sultanisi’ne girdi. 1905’te de ailesine haber vermeden Sultani’den ayrılarak Paris’e gitti. Paris’te, Prens Sabahattin, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Rıza Bey ve Dr. Nihat Reşat Belger ile sık sık görüşerek dostluklarını perçinledi.
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Türkiye’ye döndü. Döndükten sonra Osmanlı Bankası’nda, Fransız ve Alman şirketlerinde çalıştı. 1981’den sonra ise Ankara’ya yerleşerek Dışişleri Bakanlığı’nda görev aldı.
Edebiyata, Mütareke yıllarında Dergâh ve Yarın dergilerindeki şiirleri, kitap tanıtım ve eleştiri yazılarıyla başladı. 1921’de İleri ve Medeniyet gazetelerindeki yazılarıyla dikkat çekti.
HAYATINI KAYBETTİ…
En önemli eseri Fahim Bey ve Biz, CHP Hikaye ve Roman Mükâfatı’nda üçüncülük aldı ve daha sonra Almancaya çevrildi. 1954 – 1957 yılları arasında Türk Yurdu dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü’nü yürüttü. 3 Mayıs 1963’te Cihangir’deki evinde beyin kanaması sebebiyle hayata gözlerini kapadı.