Avrupa’da İslamafobi’deki artış endişelendiriyor…

İslamafobi’nin görüldüğü ülkelerden biri ise Belçika.

Belçika’daki 10 ayrılıkçı vakanın 9’unun Müslümanlara yönelik gerçekleştiğine dikkat çeken Belçika Eşit Fırsat Merkezi Direktörü Charlier, önemli açıklamalarda bulundu.

IRKÇILIKTA, 2016’DAN SONRA KESKİN ARTIŞ

Avrupa Birliği’nin (AB) Temel Haklar Kurumu (FRA) tarafından geçen hafta yayımlanan “Avrupa’da Müslüman Olmak-Müslümanların Deneyimleri” başlıklı rapor, Müslümanlara yönelik ırkçılık ve ayrımcılığın boyutunu gözler önüne serdi.

Rapora göre, Müslümanlara yönelik ırkçılık ve ayrımcılık 2016’dan bu yana keskin bir artış gösterdi.

HEDEFTE BAŞÖRTÜLÜ KADINALAR VAR

AB’ye üye 13 ülkede 9 bin kişiyle Ekim 2021- Ekim 2022 tarihlerinde yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, her iki Müslümandan biri, gündelik hayatında bu tür muamelelerle karşı karşıya kalıyor.

Ayrıca, Müslüman kadın, erkek ve çocuklar sadece dinleri sebebiyle değil, ten renkleri, etnik ve göç geçmişleri sebebiyle de ayrımcılığa uğruyor.

Öte yandan, Avrupa’da doğmuş genç Müslümanlar ile başörtülü kadınlar ise özellikle bu tarz muamelelere maruz kalıyor.

KONUT BULAMIYORLAR

Rapora göre, Belçika bu konuda öne çıkarken, buradaki Müslümanların yüzde 43’ü konut bulma konusunda ayrımcılığa uğruyor.

Belçika’da 1993’ten bu yana ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçuyla mücadele alanında “bağımsız federal kamu kuruluşu” olarak faaliyet gösteren Belçika Eşit Fırsat Merkezi Direktörü Charlie, durumun vahim boyutuna ilişkin dikkat çeken değerlendirmeler yaptı.

Charlier, FRA raporunun durumun ciddiyetini yansıttığını belirterek, Belçika’da açıkça eğitim, iş hayatı ve toplum içinde Müslümanlara karşı düşmanlık görüldüğünü bildirdi.

“EN DİKKAT ÇEKİCİ VAKARLAR, İSTİHDAMDA GÖRÜLDÜ”

Charlier, Nefret söylemi ve suçlarında ciddi bir artış olduğunu ve bunu kendi raporlarında da ortaya koyduklarına dikkat çekerek şöyle dedi:

Belçika için dini ayrımcılıktan bahsettiğimizde, yüzde 90’ı Müslümanlarla ilgili. Ayrımcılık, nefret söylemi, nefret suçuyla karşı karşıya kalanların 10’da 9’u Müslüman.

Geçen yıl en dikkat çekici vakalar, istihdamda görüldü. Mağdurların çoğu kadın. Bunların çoğu başörtüsü yasağı çerçevesindeki vakalar.
Diğer hoşgörüsüzlük ve gerekçelerle karşılaştırıldığında en büyüğü başörtülü kadınların işe erişim olanakları.

Charlier, 2017’den 2023’e kadar ilgilendikleri tüm vakaların öncelikle istihdam, ardından sosyal medya, son olarak okullarda yaşanan ayrımcılığa ilişkin olduğunu ifade etti.

“KAYITLARIMIZA GÖÇMEN KARŞITLIĞI OLARAK GEÇİYOR”

Charlier, “Bence ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçu ciddi seviyelerde. Ülkemizdeki Müslümanlar için bu bir gerçek. Ama çok da artmıyor. Aynı düzeyde seyrettiğini söyleyebilirim.” diyerek şu sözleri sarf etti:

Bunun daha fazla yabancı düşmanlığı dediğimiz bir biçimle doğrudan bir bağlantısı var. Bu söylemin genellikle buraya gelenlerin Müslüman olmasıyla ilgisi var. Buraya gelenler Suriye’den, şimdi Filistin’den, Afganistan’dan, yani Müslümanlar. Ancak bu bizim kayıtlarımıza ‘Müslümanlara karşı ayrımcılık’ olarak geçmiyor. Daha çok, göçmen karşıtlığı.

“HUKUKUN EVRİMİ GERÇEKTEN BELİRSİZ”

Göçmen karşıtlığının da bir nevi Müslüman karşıtlığına dönüştüğüne vurgu yapan Charlier, sözlerine şöyle devam etti:

Mahkemelerin, tarafsızlık argümanını kabul ederek, açık bir ayrımcılık biçimini tanımaya karşı bir direnci olduğunu düşünüyorum. Örneğin kamu hizmetleri için bazı düzenlemeler olduğunu anlayabiliyorum. Ancak buna özel şirketler, üniversiteler de katıldı. Bu konuda hukukun evrimi gerçekten belirsiz. Bu son yıllarda başlayan bir evrim.

Uluslararası düzeyde bile AB Adalet Divanı’nın veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarını görüyoruz. Çoğunlukla tarafsızlık ilkesi nedeniyle, beklenmeyen bir şekilde, farklı nedenlerle bazı sınırlamaları kabul ediyorlar.

YENİ HÜKÜMETİN PROGRAMINDA DİNİ SEMBOLLERE KARŞI DAHA BÜYÜK KISITLAMALAR YER ALIYOR

Belçika’da kurulacak yeni hükümetin programında da dini sembollere karşı daha büyük kısıtlamaların yer aldığını belirten Charlier, kurum olarak bunun önüne geçmek için çalıştıklarını aktardı.

Devamında Charlier, Brüksel Parlamentosu tarafından tarafsızlık ilkesinin dini özgürlükleri kısıtlamada ve bunun ayrımcılığa dönüşmesinde ne derece rol oynadığıyla ilgili bir oturuma davet edildiğini bildirdi.

“TARAFSIZLIK İLKESİNİN ‘AYRIMCI’ BİR UNSUR OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM”

Konuşmasının sonunda Charlier, şu sözleri sarf etti:

Ben tarafsızlık argümanının hesaba katılması gerektiğini söylüyorum. Ciddi olarak, tarafsızlık ilkesinin Müslümanlara karşı gizli bir karşıtlık biçimi olduğu fikrini kabul edemiyorum. Ama bu bir denge meselesi olmalı. Başka ilkeler de var. Din özgürlüğü de bir ilke. Bu yüzden bu şekilde iyi bir denge bulmalıyız. Tarafsızlık ilkesinin veya hatta laikliğin ‘ayrımcı’ bir unsur olduğunu düşünmüyorum ve savunmuyorum. Nasıl uygulandığına bağlı. Biz de bir tür kutuplaşmış toplumdayız. Siz ya lehte ya aleyhtesiniz. Bence bazen her şeyi kabul etmeyerek ama her şeyi de yasaklamayarak bir orta yol bulunmalı. Bu yüzden diyalog halinde olunması gerektiğine inanıyorum.